DOLAR40,3244% -0.09
EURO46,9957% -0.16
STERLIN54,1789% -0.2
FRANG50,2297% -0.4
ALTIN4.317,17% -0,35
BITCOIN118.245,540.772
reklam

OKU, YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU!

Yayınlanma Tarihi : Google News
OKU, YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU!
reklam

Son zamanlarda bizim camiamızda “afet risklerini azaltma” cümlesi moda oldu. Bir AFAD çalışanı olarak tabi ki bunun anlamını biliyorum. Fransızca bir kelime olan risk (risque), zarara uğrama ihtimalidir. Bu cümlenin bizim camia için açılımı ise; doğa, insan veya teknolojik kaynaklı her türlü olayda zarara uğrama ihtimallerini belirleyip, bunlara karşı önlem alarak oluşabilecek afet zararını en aza indirme çalışmalarını ifade eder. Formüle edecek olursak, Risk= Tehlike x Zarar Görebilirlik (Kırılganlık)’ tir.

Aslında risk kelimesi bizdeki rızık kelimesini andırır ve her kritik olayın yeni fırsatlar doğuracağını, alternatif yollara kapı açacağını anlatır. Eskiler “Allah rızka kefildir”, derken risk’in rızık’ a dönüşeceğini mi ima ediyorlardı acaba? Bunu tam olarak bilmiyorum ama çok iyi bildiğim bir şey var ki, insanlar yaşanılan olağanüstü dönemlerden sonra değişim ve dönüşüme daha açık hale gelmektedir. Yani her kriz kendi rızıklarını ya da fırsatlarını içinde barındırmaktadır.

İşini iyi yap! İşini iyi yapmak kazancının karşılığı değil, karakterinin karşılığıdır. Döktüğün beton toprağın altında kalsa bile güzel olmalı.” diye bir söz vardır. Bu sözü çok önemserim. Konu inşaatla ilgili gibi gözükse de hayatın tümü için söylenmiş bir sözdür. Bireysel davranış kalıplarının toplumsal ahlaka ve toplumun güvenli yaşam parametrelerine nasıl yansıdığının özetidir aslında.

İşini iyi yapmayan veya yapamayan kişi ya da kurumların karaktersizliğinin bedeli ağır olmadı mı? En son yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli deprem afetinde önümüze konan fatura toplumsal çürümüşlüklerimizin bedeli değil mi? Ve bu faturayı ödemeye devam etmiyor muyuz? Bu faturanın neden bu kadar ağır olduğu üzerine biraz kafa yoralım isterseniz. Yani yaşadığımız bu krizi fırsata dönüştürelim, rızık kazanalım mı? Ve afet risklerini azalttığımız bir güvenli ortamda yaşamak sevincini hep birlikte deneyimleyelim mi?

Düşünme İnsana Özgü Bir Durumdur…

İnsan zihni fikir üretir. Bu üretim düşünme eyleminin bir sonucudur. Ancak düşünmenin nasıl yapılması ve bunun yöntemleri okullarımızda öğretilmiyor maalesef. Böyle olunca da mantık örgüsüne dayalı düşünce tarzı hayatımızın içerisinde yer almıyor.  Sorgulamadığımız dayatma ve ön kabullerimizle zamanımızı dolduruyor, yaşadığımız krizleri fırsata çeviremiyoruz. Ancak iyi bir şey yapıyoruz ki o da yas tutmak ve yaşadıklarımızı tekrar etmek!

Korteks ve Nöron Meselesi…

Aklın sadece bilgi demek olmadığını biliyoruz. Akıl aynı zamanda bu bilgileri yargılayıp, birleştirerek bağlantı kurmaktır. Ve bu bağlantıları hayata uygulayabilmektir. İşte insan denilen canlının beyni bu işe yarıyor. Tabi ki tıpla alakalı yazı yazmıyorum. Bu benim alanım değil ama insan denilen bir canlı olduğum için sahip olduğumu şeylerin özelliklerini de öğrenmem gerekiyor. Bu nedenle merak ettiğim konularla ilgili araştırma yapıyorum. Ve merak ettiğim en önemli konulardan birisi de beynimiz.

İnsan beyninin nasıl çalıştığı, hangi bölümlerin ne gibi işlevinin olduğunu bilmek için beyin cerrahı olmamız gerekmiyor. Benim hayatımı ilgilendiren her şeyle alakalı bilgi edinmem gerekiyor. Oysa biz yaşam rutinlerimizi bozmuyor, kendimizi zorlamıyor ve hazırı tüketmeye devam ediyoruz. Örneğin, hepimiz cennete gitmek istiyoruz ama bunun yolunu araştırmayı sadece din adamlarına bırakıyoruz. Bu sağlıklı ve doğru bir yöntem gibi gözükmemektedir…

Öğrendiğim kadarıyla beynimizin içinde “korteks” adında bir bölüm var. Ve bu korteksi besleyen “nöron” isminde milyonlarca işçi çalışıyor. Nöronların yaptığı en önemli fonksiyon kortekse enerji sağlamak. Bu enerjinin adına da “bilgi” diyoruz. Korteksinizdeki bilgiler nöronlarınız vasıtasıyla harekete geçiyor ve sizin eylemlerinizin nedenini oluşturuyor. Bilginin sürekli olmadığı durumlarda nöronlarınız uyuşuyor. Nöronların aktif olduğu durumlarda ise korteksiniz zirve yapıyor. Yani beynini kullanmak böyle bir durumdan sonra mümkün olabiliyor. Yaşamamız için “korteks” denilen bölümün aktif olup olmamasının çok önemi yok. Eğer sorgulamadan yaşıyorsan, nefes almayı yaşamak sanıyorsan, tabiri caiz ise ot gibi yaşıyorsan hiç de lazım bir şey değil. Duruyor orada öylece.  Dursun!

Beynimizi neyle besleriz?

Nöronlar “eğitim” le beslenir. Ezbere değil, değerler temelli ve sorgulama temelli eğitim! Eğer bu eğitimle nöronlarını ve korteksini donatmaz isen hayatta kalmak için beyninin “amigdala” bölgesi devreye giriyor. Yani hayvani içgüdülerini kontrol eden karanlık bölgen. Bu bölge senden hiçbir şey istemiyor. Örneğin araştır, oku, kitap yaz, şarkı dinle, şiir yaz demiyor.  Ya ne diyor? “Hayatta kal ve bunun için yaşamın önündeki farklılıkları, seninle aynı düşünmeyen ve ortak paydadan beslenmediğin her şeyi yok et” diyor.

Sonra ne oluyor?

“Korteks”ini besleyip büyütmezsen beynindeki diğer bölge olan “amigdala” seni ele geçiriyor. Bu bölgenin egemen olduğu beyin için farklı olan her şey tehdittir. Örneğin her türlü insani terör eylemi, korteksin devre dışı kalıp amigdala bölgesinin hâkim olduğu bir fiiliyatın sonucudur. Bu fiiliyat kaostan beslenir ve tek besini cehalettir. Yani öğrenmeyi reddetmektir.

Bu kaosun tek çıkış yolu eğitim ve eğitimin yöntemi de OKUMAK ’tır. Okumak, okul bitirmek değildir! Diploma almak değildir! Okumak, içinde bulunduğun doğayla uyum içerisinde hareket etmek, tüm canlılarla ortak yaşadığın ekolojik sistemde zararlı bir canlı türü olmamayı öğrenmektir. Bu bilincin kazanılması faaliyetine okumak diyebiliriz.

Başlıktaki ayet Hz.Muhammed’e Hira’da ilk vahiy olarak inen ayetin ilk cümlesidir: – “Yaratan Rabbinin adıyla oku! – O, insanı bir alaktan yarattı. – Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. – Ki O, kalemle yazmayı öğretendir. – İnsana bilmediğini O öğretti.” Aslında ayet “yaratan rabbinin adına oku” şeklinde de anlaşılabilir. Dolayısıyla yaratıcı bize yaratmış olduğu alemi anlamamızı ve kendisini bilmemizi istemiştir.

Bu çerçevede bir okumanın sonucunda yaşadığınız krizleri fırsata çevirecek esnekliği kazanırsınız. Okuduğunuzda örneğin afet ve acil durumların sebep sonuç ilişkisini kavrar, zarar azaltma mantığını anlar ve doğayla uyumu ön plana alarak yaşarsınız. Aksi durum kan, gözyaşı ve çaresizliktir. Millet olarak olağanüstü dönemler yaşadık ve yanlış içselleştirdiğimiz birçok şeyi değiştirme ve dönüştürme fırsatını yakaladık. Bu şansı kullanabildik mi! Başımıza gelenleri doğru okuyabildik mi?

Afetler Kader Değildir!

Kader, seçim demektir. Ve bu seçimlerimizi beynimizin hangi bölgesiyle yapıyorsak o durumlara hazırlıklı olmalıyız. Beynimiz bize sürekli mesaj gönderir. Ve der ki; bende iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı-faydasız diye sizce belirlenmiş her türlü eylemin kaynağı mevcuttur. Hangisini beslersen ben sana onu sunarım. Talebin neyse arzım o olacaktır. Yani, önüne konulan fatura senin eylemlerin sonucunda oluşan bir seçim listesidir. Kaosun değil kozmosun hâkim olduğu bir dünya için aklımızı doğru kullanmak isteği ve doğru okumalı, afetsiz günler dileğiyle…

*

HÜSEYİN KANZA

reklam

YORUM YAP