DOLAR39,5851% -0.32
EURO45,6681% -0.99
STERLIN53,6762% -0.71
FRANG48,8102% -0.46
ALTIN4.328,32% 1,03
BITCOIN104.677,55-0.385
reklam

YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ÜZERİNE.

Yayınlanma Tarihi : Google News
YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ÜZERİNE.
reklam

Türkiye diye adlandırdığımız ve üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları uygarlıkların beşiğidir. Birçok dinin ve kültürün yeşerdiği, insanlık tarihindeki ilklerin, mitlerin, kavga ve barışların harmanlandığı, toplumların resmigeçit yaptığı, felsefenin doğduğu, devletlerin ölüp tekrar dirildiği çok müstesna bir coğrafyadır.

Diyarbakır Karacadağ bölgesinde, Mezopotamya da günümüzden yaklaşık on bin yıl önce bulunan buğday ve arpa ile atalarımızın avcı-toplayıcı yaşamdan yerleşik yaşama geçişinin başlangıç yeridir. Yazıyı kullanan ilk uygarlık Sümerlerin vatanıdır. İlk hukuk devleti, ilk yazılı hukuk kuralları ve tekerleğin icadının yeridir. Tarihteki ilk yazılı anlaşma olan “Kadeş” anlaşmasını yapan Hititler’in yurdudur. Frigler’in Tanrısı Kibele’ nin toprakları, Midas’ın mezarıdır. Parayı ilk bulan ve kullanan, antik çağın bilinen en zengin insanı, Lidya kralı Karun’un memleketidir. Hurriler, Urartular, İyonlar, Akadlar, Asurlular, Persler, Bizanslılar, Romalılar ve İskender İmparatorluğu’ nun da topraklarıdır Anadolu.

Velhasıl dostlar bugün üzerinde yaşadığımız arz kabuğunun bu bölgesi, milyonlarca canlı çeşidi içinde insanoğlunun yaşamına da tanıklık etmiş bir zemindir. Anadolu’nun çok yakın tarihiyle ilgili bu bilgileri neden buraya taşıdığımı merak etmiş olabilirsiniz. Ben daha da yakına gelerek biraz daha sabrınıza sığınmak istiyorum.

Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra, Selçukluya bağlı bir uç beyliği olan Osmanlı Beyliği 1299 yılında kurularak devlet olmuştur. Anadolu topraklarından başlayan ve tarih sahnesinden çekildiği 1923 yılına kadar süren 624 yıllık sürede, üç kıtaya yayılmış, 5.200.000 km2 toprak büyüklüğüne ulaşmış, 36 padişah tarafından idare edilmiş cihan imparatorluğu unvanını hak etmiş bir Türk devletidir. Ne kadar övünsek, ne kadar kıvanç duysak azdır. Ne mutlu bize ki böyle büyük bir imparatorluğun mirasçısıyız. 

Yukarıda bahsettiğim Osmanlı dâhil Anadolu uygarlıkları bu toprakların geçmişidir. Bizim, atalarımızın veya başka ırk, dil ve dinlerin geçmişidir. Uygarlıklar yani devletler de insan gibidir. Doğar, yaşar ve ölür. Bu sürecin uzun ya da kısa olması içinde bulunulan şartlara bağlıdır.

Ne demek istiyorum?

Osmanlı devletinin 36 padişahının babası, atası da aynı soydandı. Hepsi hükümdardı. Ama Türkiye Cumhuriyeti kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ ün babası  Ali Rıza Efendi önce gümrük memurluğu sonra da tüccarlık yapmıştır. İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün babası memur, Celal Bayar’ın babası müftü, Cevdet Sunay’ın babası imamdı. Fahri Korutürk’ün babası hakim,  Ahmet Necdet Sezer’in babası öğretmendi. Süleyman Demirel’in babası çiftçi, Turgut Özal’ın babası memurdu. Abdullah Gül’ün babası tornacı ve son Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ ın babası kaptandı.

Geçmişi bilmeyen sürekli çocuk olarak kalır ve geleceği okuyamaz. Hayatı anlayıp geleceği kurtarmak geçmişe bakıp ders çıkartmakla mümkündür. Bugün sahip olduğumuz Cumhuriyet idaresinin en büyük kazancı; insanı, birisine kul olmaktan çıkartıp birey olmasını sağlamasıdır. Bunun temeli de Anayasa ile güvence altına alınmış erklerin bağımsız hareket etmesidir. Yani Yasama, Yürütme ve Yargı’ nın farklı makamlar tarafından, birbirinden emir almadan icra ediliyor olmasıdır. Bu erklerin ayrı ve bağımsız olması durumunun bize getirdiği en büyük kazanç ise ülkede Hak, Hukuk ve Adalet’in egemen olmasıdır. Eşit şekilde hayatımıza yansımasıdır.

Burada aklımızı şu sorular gelebilir. Acaba yaşamımızda yazılı hukuk kuralları olmasaydı neler olurdu? Peki, bu yasal düzenlemelerini uygulamakla görevli kamu görevlileri kimin memurudur?

Biliyoruz ki hukuk devletinde; devlet adına hareket eden kişi ve makamlar, güçlerini yasalardan alır. Yasa olanak tanıyor ise gerekli kamu gücünü kullanır. Bu gücün ölçüsü de “hukuk sınırları” içerisinde olmak durumundadır. Dolayısıyla “yetki-görev ve sorumluluk” ilkesi bir birini tamamlayan ve vazgeçilemez unsurlardır. Ayrıca tarafsız, adil, eşit ve evrensel hukuka hepimizin ihtiyacı vardır. İster kamu gücünü kullanan kişi veya kurumlar olarak siyasetçiler gerekse de sade vatandaş olarak bizler. Hukuk kuralsız yaşam anarşi ve kaosa davetiye çıkartır. Ve hukuku uygulayacak görevliler sadece ve sadece ortak paydamız olan yasal düzenlemelerin memuru olmalıdır.

Hukuku kim, neden uygulamaz?

Hukuku siyasete tercih edenler okyanusta pusulasız yelken açanlardır. Kendi şahsi menfaatlerini korumak için yasaları tanımayanlar kaos ve anarşinin doğmasına sebep olurlar. İnsan doğasının en önemli özelliği hayatta kalabilme refleksiyle hareket etmesidir. Bu refleks korunmaya-varlığını sürdürmeye duyduğu gereksinimi ortaya çıkartır. Bu gereksinimi karşılamak üzere de insanlar, toplum halinde yaşar ve birbiriyle dayanışma içinde olurlar. Bu dayanışma ruhuna İbn Haldûn, asabiyet yakıştırmasını yapar. Ki bu asabiyet yasaların herkese eşit şekilde uygulanmasıyla anlam kazanacaktır.

 

İdeal Devlet!

 Yaklaşık 2500 yıl önceki antik yunan düşünürlerin en çok önem verdiği konulardan birisi de devlet yapısının ne olduğu ve ideal devlet düzenin nasıl olacağı konusudur. Bu düşünürlerin en popüleri Platon’dur ve Platon’a göre toplum insanın doğal ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir araya gelmesinden oluşur. Bu nedenle toplum veya toplum düzeni anlamına gelen devlet de doğal ve tıpkı bir organizma gibi canlıdır. Bu sebeple İlkçağ siyaset anlayışında insanın da doğal olarak toplumsal bir varlık olduğu ortaya çıkar. Platon’a göre devlet denilen mekanizma büyütülmüş insandır. (Platon (2000). Devlet. İstanbul: Türkiye İş Bankası) Platon’un hocası Sokrates’e göre ise devletin varlık sebebi iyilik ve adalettir.

872-950 yılları arasında yaşamış Türk-İslam filozofu Farabi’ye göre her insanın belli ihtiyaçları vardır. Ve bu ihtiyaçlarını yerine getirebilmek için başka insanlara ihtiyaç duyarlar. Bundan dolayı her insan, doğası gereği ulaşması gereken mükemmelliğe başkalarıyla bir araya gelerek yardımlaşma yoluyla ulaşabilir. İşte bu bir araya gelişler sonucunda toplumlar oluşur. (Farabi. (2020). İdeal Devlet. (Çeviren: Ahmet Aslan) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)

Velhasıl…

İnsanlık tarihi boyunca toplumlar devlet kurmuş ve zamanın şartlarına göre anlam yüklemiş, tarifler getirmiştir. Bugün Devlet için toplumun siyasal örgütlenişi diyebildiğimiz gibi, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık olarak tariflendirebiliriz.

Akıldan çıkartılmaması gereken en önemli husus, devleti yöneten iktidarda kim bulunursa bulunsun gerçekte bilginin, adaletin, erdemin ve doğruluğun hüküm sürmesidir. Bu anlayışın hayata geçmesi kamu hizmeti gören her düzeydeki insanın ilkeli, sorumlu ve vicdanlı hareket etmesiyle mümkündür. Çünkü devlet adelet, özgürlük, eşitlik ve medeniyetin inşası ve insanın var olması için kurulmuş bir organizasyondur. Devlet farklılıkların bir potada eşitlenmesi, ırk dediğimiz ayrımın ortadan kalkmasıdır.  

Birçok kadim uygarlığın beşiği olan Anadoluda yaşayan ve bugünkü adıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin onurlu birer üyesi olarak hak ettiğimiz yönetim şeklinin erkler ayrılığının yansıması olan HUKUK DEVLETİ olmaktan geçtiğini biliyoruz. İnsanların temel ihtiyacı olan güvenliğin hayatımızda eksik olmaması evrensel hukuk kurallarıyla mümkün gözükmektedir. Bu yüzden hak, hukuk ve adaletin insanlık genelinde, barışa giden yolda yegane araçlar olarak kullanılmasını temenni ediyor, afetsiz günler diliyorum…

*

HÜSEYİN KANZA

reklam

YORUM YAP