

Antik dönem Yunan düşünürü Sokrates’ in sözüdür. “Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, bir de cehaletin bedelini hesaplayın.”
Cehalet Türk Dil Kurumuna göre “bilgisizlik” demektir. Arapça chl kökünden gelen cehalet “bilmeme, habersiz olma” sözcüğünden alıntıdır. Cehalet için bilgi ve tecrübe eksikliğidir diyebiliriz.
Cahil kelimesi de arapça chl kökünden dilimize geçen, “bilmeyen”, “bilgisiz” sözcüğünden alıntıdır ve oldukça sık kullandığımız bir kelimedir.
-Öğrenim görmemiş, okumamış,
-Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan,
-Deneyimsiz, genç, toy kişiler için kullanılır.
Bir sıfat olan cahil kelimesi bilgisiz, habersiz kişileri tanımlamada ve işaret etmekte kullanılır. Örneğin “Cahil kişilere söz (laf) anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha güçtür” cümlesini sık sık kullanır ya da duyarız.
Bir de bu kelimenin yanına eklediğimiz aynı kökten gelen cuhala sözcüğü vardır. “Cahiller” sözcüğünden alıntı olan bu kelimeyle birlikte “kara cahil”, “zırcahil”, “cahilane”, “cahiliye”, “cahillik” gibi sözcüklerde hayatımızda yerini her zaman koruyan ifadelerdir.
Cahilin ve Cehaletin belki de en güzel tanımını Prof. Dr. Sinan CANAN’ ın bir konuşmasında duymuştum. “Cehalet bilmemek değil yeni bir şey öğrenmeyi reddetmektir.” Bu cümle bence bu kavramı en güzel kapsayan bir tanımlama olmuştur.
Yazıya etimolojik kökenle girdik bir hikayeyle devam edelim.
Bir Avrupa ülkesinin geniş otobanında aracımla seyir halindeydim. Baktım ki otomobiller yavaşlıyor ve yolun iki yanına diziliyorlar, orta şerit boş kalıyor. Ne olduğunu anlamadım ama ben de çoğunluğa uydum. Beklemeye başladım. Yolun ortası bomboş ama hiç kimse oraya direksiyon kırmıyor, herkes kuyrukta bekliyordu.
Biraz sonra öğrendik ki ileride bir kaza olmuş ve yol tıkanmıştı. Böyle durumlarda bu ülkede sürücüler fermuar ilkesini uygular ve iki yana çekilerek yolu polisler, ambulanslar ve çekiciler geçsin diye boş bırakırmış.
Gerçekten de biraz sonra o bomboş yoldan polis arabaları ve ambulanslar, önlerinde herhangi bir engel olmadığı için süratle geçip gitti. Çok geçmeden yol açıldı, bütün araçlar hareket ederek gideceği yere vaktinde ulaştı.
Anlattığım bu hikâye bir toplu zekâ örneğidir. Bu otoyoldaki sürücüler toplu zekâya sahip oldukları için sorun daha çabuk çözüldü ve daha çabuk hareket ettiler. Oysa hepsi tek tek kurnazca veya bencilce hareket etmeye çalışıp orta şeridi kullansaydı, otobanın tıkanıklığı saatlerce sürerdi ve hepsi zarar görürdü.
Bu örnekten de anlaşılması gereken en önemli ders bencil davranıp, kurnazlık eden bireylerin oluşturduğu bir toplum koordine hareket edemez. Çünkü kurnazlık, toplu çıkara, toplu zekâya ve toplu hareket etmeye aykırıdır. Bireylerin, dönen toplum çarkları içinde birer dişli olmayı kabul etmeleri gerekir. Zekâ bunu gerektirir ve çarklar ancak böyle işler.
Başka bir örnek daha vereyim: Gittiğiniz bir düğün salonunda yangın çıktığını düşünün. Salon görevlileri herkesi uyarıyor ve paniğe kapılmadan ilk masadan başlamak suretiyle salonun boşaltılacağını duyuruyorlar. Bu çağrıya uyan herkesin kurtulması söz konusuyken, misafirler bir an önce kendi canlarını kurtarmak için kapıya yığılıyor ve büyük bir karmaşa meydana geliyor. Bu karmaşa sonucunda üç beş kişi dışında yanan binadan kurtulan olmuyor!
Organize toplumlarla, geri kalmış toplumların temel farkı buradadır. Geri kalmış toplumlar kurnaz, bencil bireylere, ileri toplumlar ise kurnazlığı aklına getirmeyen ve kurallara uyan yurttaşlara sahiptir. Unutmayın ki her zaman sizden daha kurnaz ve bencil birileri çıkacaktır. Kurnazlık ve bencillik meziyet değil, bulunduğun toplumda huzur ve düzeni bozma, anarşiyi arttırma ve afeti tetikleme eylemidir.
Cehaletin ve cahilliğin azaldığı,
Kamu yararı temelli yaşamın hayatımıza egemen olduğu,
Doğaya, diğer tüm canlılara saygının ve hoşgörünün egemen olduğu yarınlar olsun diyor, Afetsiz günler diliyorum…
*
HÜSEYİN KANZA