DOLAR40,7015% 0.02
EURO47,2204% 1.43
STERLIN54,1118% 0.44
FRANG50,6353% 1.11
ALTIN4.395,45% 2,23
BITCOIN112.846,73-0.89
reklam

YAZGI, KADER, FELEK MESELESİ…

Yayınlanma Tarihi : Google News
YAZGI, KADER, FELEK MESELESİ…
reklam

Bugünkü yazımızın konusu ülkemizdeki afet risklerinin inanç boyutu üzerinedir. Tabi ki mühendislik çalışmalarından söz etmeyeceğim. O çalışmalar eşyanın tabiatı gereği yerine getirilmesi gereken uygulamalar olup fiziki açıdan zorunlu durumlardır. Bugün daha çok afet risklerinin inanç boyutunun içine giren kader ya da yazgı dediğimiz ve felek diye sitem ettiğimiz konuya değinmeye çalışacağım.

İslam inancına göre İnsan kendi iradesi dâhilinde olan her şeyden sorumludur. Fay hatları üzerinde yaşıyoruz. Malzemesinden çalarak, zemin etüdü yapmadan, mühendislik hizmeti almadan inşa ettiğimiz yerleşkelerde yaşamamız, doğa ve eşya ile anlamlı bir ilişki kuramadığımızın işaretidir. Çünkü Kur’an Yunus Suresi 44. ayette “Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” demektedir.

Sünni gelenekte Allah’ın olacak her şeyi evvelden bilmesi söz konusudur ve zamanı geldiğinde olacak olanlar ortaya çıkar. Yani gerçekleşir. Yaratıcının iradesiyle tecelli eden bu duruma “yazgı” denir. Aslında “yazgı” hak ettiğimizdir!

İslam topluluklarında zaman içerisinde meydana gelen olaylar karşısında yazgı, ya da kader ile ilgili çeşitli görüş farklılıkları ortaya çıkmıştır. Şimdi bunlardan birkaçına kısaca yer verelim.

Mâturidi geleneğinde, kulun iradesi kendisi tarafından oluşturulur. Allah kulun gücünün yetmeyeceğini ona emretmez ve her emrin bir hikmeti vardır. Tabiatta meydana gelen her olay Allah’ ın takdiriyledir. Bu nedenle insanın yeryüzündeki her türlü faaliyeti Allah’ın iradesi dışında gerçekleşmez.

Mu’tezile görüşüne göre insanın hür iradesi söz konusudur. Dolayısıyla insanın başına gelen her türlü kötülüğün sebebinin insan hatasından ve doğal faktörlerinden kaynaklandığını, Allah’ın kötülük yaratmayacağı ve insan davranışını kötü bir şeye yöneltmeyeceği savunulur.

Cebriye geleneği insanda özgürlüğün ve özgür iradenin söz konusu olmadığını, her şeyin kader tarafından belirlendiğini savunmaktadır.

Eşari anlayışına göre tabiatta meydana gelen bütün olaylar Allah’ın fiilleridir. İnsan özgürdür, hürdür ama kaderi değişmez. Kadere boyun eğmek, rıza göstermek ve kabul ederek yaşamak gerekmektedir. Bugün Türkiye’ de çoğunlukla hâkim olan kadercilik anlayışı bu sınıfa girmektedir.

Kadim bir söz vardır, “coğrafya kaderdir diye. Hatta bu söz çoğunlukla İbn-i Haldun’ un Mukaddime isimli eserinde geçer diye söylenir. Ancak tam olarak böyle söylenmese de yaşanılan mekânın insan doğası, yaşamı ve inanç dünyası üzerine çok büyük bir etkisinin olduğu ifade edilir. Evet coğrafyanın insan yaşamında, kültür ve medeniyetinde yadsınamaz bir ağırlığının olduğu gerçektir ve tecrübeyle sabit sonuçtur. Kaldı ki güvenlik kültürlü, afet temelli bir yaşamla önüne geçilebilecek kayıpların, insan ihmaliyle meydana gelen sonucunun adını kader diye değerlendiremeyiz. Bu sorumluluktan kaçmak, yaşamına aklı ve bilimi katmamaktır.  Zira kader, bütün güvenlik önlemlerinin alınmasından sonra meydana gelen olayın adıdır.

Kader, seçimlerimiz veya özgür irademiz dahilinde cereyan etmiyorsa, yazılmış bir senaryoyu oynuyorsak, hiçbir günahımızın olmayacağı bu durumda Tanrı neden cezalandırıp – ödüllendirsin ki? Böylesi bir anlayışta cennet ve cehennem neden olsun ki?

Felek Meselesi

Allah kötülük, çirkinlik, musibet ve bela yaratmaz. Güzel olan her şey Allah’ tandır. Öyleyse yaşanılan bu kadar acı verici, kötü, çirkin diye tabir ettiğimiz olayların sorumlusu kim olacaktır?

Güzel olan her şey Allah’tan, musibet, bela, kötülük ise felektendir. Yani kaderin kötü tecellisinin sebebi ve adı felektir. İslam kozmolojisi Orta Çağ’da yuvarlak ve dönme özelliği olan gökcisimlerine Felek derdi. Hatta 9 tane felek olduğunu, bunların Atlas, Burçlar, Zühal, Müşteri, Merih, Güneş, Zühre, Utarid ve Ay gökleri olarak isimlendirdiğini biliyoruz.

Felek bildiğimiz anlamıyla kader, yazgı gibi kavramlara karşılık gelmekte olup zamanın akışını temsil eder. Dünyanın sabit olduğu inancına göre; ismi geçen bu felekler tersine döner ve böylece diğer yıldızların düzeni bozulur. Bozulan bu düzenin bize yansıması kötülük, musibet ve çirkinlik olarak yansıyacaktır. Bu durum bizim kaderci anlayışımızın temelini oluşturur.

Afet ve acil durumlarda yaşadığımız felaketlerin, kötü durum ve musibetlerin sebebini felek anlayışıyla içselleştirdiğimiz için kendi sorumluluğumuzu ve irademizi ortadan kaldırıyoruz. Çünkü göklere erişemiyor, tersine dönen bu sisteme gücümüz yetmiyor ve çaresizce yaşananlara rıza gösteriyoruz. Yanlış içselleştirdiğimiz bu kader anlayışı ise bize dirençsizlik, teslimiyet, sorgulamama ve sorumluluğu kabul etmeme gibi bahaneler ortaya çıkartmaktadır.

Bütün bunlar ışığında; bugün Türkiye genelinde afetlerle ilgili yapılması gereken en büyük risk planlamasının, “Türk vatandaşının yaşadığı afetleri gerçek anlamda algılaması önündeki engellerin kaldırılması, dürüst, ahlaklı davranması, hak ve hukuka riayet etmesi, değerler eğitimi alması ve samimi olması” yönünde yapılması gereken çalışmalar olduğu tecrübe edilmektedir.

Bununla birlikte doğa ve insan sevgisi olmayan toplumlar bulundukları zaman ve mekânın yabancılarıdır. Ve doğa yabancıyı değil, uyumlu olanı ister, seçer ve yaşamına olanak sağlar. Yani kaderini doğaya sağladığı uyuma göre belirler.  Hala bunun farkına varamadan yaşayan bizlerin hangi fay, ne zaman deprem üretir diye konuşmamız tirajı komik bir durumdan öteye gitmeyecektir.

Afetsiz günler dileğiyle…

*

HÜSEYİN KANZA

reklam

YORUM YAP